Mükellefiyet

img_20200506_1508115616785057882860447.jpg

Fotoğraf Akdeniz’de çekildi, tertemiz uçsuz bucaksız bir gökyüzüne doğru. Ancak bu kitapta anlatılanlar gökyüzünde kara bulutların, koah hastalarının ve hava kirliliğinin en çok olduğu şehirlerden birinde, Kara Elmas Diyarı Zonguldak’ta geçiyor. Yıllar önce bir kez gitmiştim, belki kış aylarında olduğu içindir bilemem, ama deniz bile kapkara gelmişti, kasvetli bir hava vardı, binaların duvarları koyu rengi içine hapsetmişti. Birkaç yıl önce yani 13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesinde büyük bir facia yaşandı ve 301 madencimizi kaybettik. Maalesef yeterli tedbir alınmadığı için buna benzer felaketler sık sık yaşanmaktadır. Genellikle bölgelerinde kısıtlı iş imkanları yüzünden, yaşamak zorundaki insanlar böylesi tehlikeli bir iş kolunda çalışmak zorunda kalıyor. Günümüzde olduğu gibi Osmanlı’da da kömür madencileri ve zorla mükellefiyet adı altında köle olunan bir sektör oluşturulmuş, çıkarılan yasalarla insanların zorla çalıştırıldığını da vurgulamak gerekir. Dilaver Paşa Nizamnamesi adı altında 1867 yılında çıkarılan bu yasa, Zonguldak kentinin madencilik tarihine “Mükellefiyet” adıyla geçmiştir ve çok şey ifade eder. Arapça kökenli bir söz mükellefiyet, TDK ‘da yükümlülük olarak geçiyor. Kömürü kayalardan canla başla sökmek için alın terini akıtan Karaelmas insanının, onların ailelerinin ve yakınlarının çektiği acılardır Mükellefiyet diyor Doğu Karaoğuz yazısında.http://www.halkinsesi.com.tr/m/zonguldak/mukellefiyet-h38440.htmlAslında Zonguldak ve civarında kömür çıkarma işlemi 1848 lerde başlamış. Osmanlıda buharlı savaş gemileri, ticaret gemileri devreye girmesiyle ve ısıtma amaçlı olarak da kömür önemli hale geliyor. Ocakların işletmesi Galata Sarrafları denilen çoğu İngiliz Bankerlerin oluşturduğu The Coal Company (Kömür Şirketi) adlı bir şirkete verilmiş. Ancak istenilen yıllık üretime erişilmez. Bunun üzerine Zonguldak kömür havzasının yönetimi, çıkarılan kömürün tamamını kullanan Bahriye Nezareti’ne verilir, bu idârenin başına da Ereğli Maden-i Hümayun Nâzırı ünvânıyla bir denizci olan Mirliva (Tuğamiral) Dilâver Paşa getirilir. Çalışma ilişkilerine yönelik yapılan bu ilk düzenlemeyle iş gücü sorunu da bölge halkı zorla çalıştırılarak çözülür. Bu kanunlar ile Ereğli Sancağında yaşayan 13 ile 50 yaş arasındaki sağlıklı erkekler tabiri caizse silah zoruyla çalışmaya zorlanıyor, günde 10 saat karşılığında az bir ücretle, kazançlar da dönüş yolunda eşkıyaya yakalanırlarsa uçup gidiyor. Günlük yemek tarhana, bulgur pilavı. Köylüler yavaş yavaş kendilerini sakatlamaya kadar işi götürüyorlar, çünkü kaçış yok. Ya madende göçük altında kalıyorlar, ya da veremden ölüyorlar. Yönetmeliğin 30. Maddesindeki acı ifade gerçeği yansıtıyor ; “her kim ki çalışamaz duruma gele, eşeğe bindirilip köylere gönderile”

screenshot_20200507_1521064192755716327943202.jpg

Metin Köse kitabında da anlatıldığı gibi halk kendine yetecek kadar ürün üretiyor, hayvancılıkla da gül gibi geçiniyorlar. Ta ki Mükellefiyet yasasına kadar. Kitapta çavuşların, idarecilerin hep yabancılardan oluştuğu yazıyordu. Madenden kaçanlar fazla mesai, dayak gibi cezalara çarptırılıyordu. Yapılanları şikayet edecek bir merci yoktu. Kitap Balzac’ın şu cümlesiyle başlıyor; “Vücut çalışmaktan ezilince, düşüncenin arıtıcı etkisi yok olur.” Köylülere “Allah’ım yok musun” dedirtecek boyutlara ulaşan eziyet ve sömürüyü Kemal Tahir, Yaşar Kemal çizgisinde aktarmıştır. ‘Mutlaka birkaç kaçak getirilip gözlerinin önünde kırbaçlanacaktı. Bu zulmü her izlediklerinde yürekleri parçalanıyor, içlerindeki merhamet duyguları köreliyordu. Başlangıçta, kırbacı vuranlardan nefret edenler belirli bir süre sonra kırbaç yiyenlere kızmaya başladılar. ‘Eğer gaçmasala, bu zulmü görmerüz’ diyorlardı. Yaşadıkları bu içsel kargaşa, kendilerine uygulanan “korkak insan türü yaratma” projesinin başarısıydı. Her şeyden korkuyorlardı. Sayfa 74 teki bu paragraf aslında özet niteliği taşıyor.Kitapta Devrek ilçesinin bir köyü olan Derebuluca köylülerinin maden ocaklarında nasıl çalıştırıldığını diyaloglarda yerel dil kullanarak anlatılmış. Bolu’da okuduğum için dile biraz aşinalığım var hatta Devrekli arkadaşlarım da var. Ancak yine de zorlanmadım desem yalan olur. İçim acıyarak ve duygulanarak okudum. Sayfa 42 den şu alıntıyı paylaşmak istiyorum:

Yediden yetmişe her insan böyledir. Kendini yalnız hissettiğinde – ki; çoğu zaman herkes kendini yalnız hisseder- Şakir Ağa gibi bir kenarda kırılır, yüzünü avucunun içine yaslayıp yatar. Modern bilimin ‘anne karnı pozisyonu’ dediği yatış şekli, insanı rahatlatır. İnsan, kendisini anne karnında hisseder. Bilir ki bir sevgi zırhıyla örtülüdür. Bu yüzden insan kaç yaşında olursa olsun, arada bir böyle yatmayı arzular. Buna ihtiyacı vardır. Bilmeden annesini arar.

screenshot_20200507_1521322793840390977697134.jpg2. İş mükellefiyeti de 1940 da çıkarılan Milli Koruma Kanunu ile başlamıştır. Türkiye 2.Dünya Savaşına girmemiş ama ekonomik krizden elbette etkilenmiş ve mücadele etmesi gerekiyordu. İnsanlar askere çağrılır gibi madene çağrılıyor, davete uymayanlar jandarma kuvveti ile maden ocaklarına teslim ediliyordu. Bu süreçte başka illerden de vergisini ödemeyenler de mükellefiyete tabi tutulmuşlardı. Şartlar ağır, ücretler düşüktü. Kaçıp yakalananlar pranga ile madenlerde çalıştırılmıştı. Tek olumlu hareket, çalışma sürelerinin askerlikten düşürülmesiydi. Bu tarz bir kölelik elbette ki sadece ülkemizle sınırlı değil. Emperyalizmin elinin uzandığı her yerde mevcut. Emile Zola’nın Germinal adlı kitabında da Fransa’daki maden işçilerinin acı hayatı gözler önüne seriliyor. Filmi de var üstelik, gözyaşlarınızı tutabilirseniz ne ala.screenshot_20200513_1536277071247798081195811.jpgBilly Elliot ve Pride filmleri de İngiltere’deki kömür madeni işçileriyle ilgiliydi ve benim en sevdiğim filmler listemde yer alıyor.screenshot_20200513_153939892276154262944268.jpgZonguldak’ta genç yaşta veremden ölen şairlerimiz Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu ‘nun yaşamlarını konu edinen Yılmaz Erdoğan’ ın yönettiği Kelebeğin Rüyası filmi de mükellefiyeti anlatıyor.http://blog.milliyet.com.tr/osmanli-da-ve-cumhuriyet-te-kole-bir-sektor–komur-madencileri-ve-zorla-mukellefiyet/Blog/?BlogNo=466690Yaşananları tam olarak anlatmaya benim dilim yetmez, sadece bu nadide kitabı size tanıtırken Mükellefiyet kanunundan da dilim döndüğünce bahsetmek istedim. Meraklıları için daha kapsamlı bilgilerin olduğu birkaç link ekledim.Güneş yüzü görmeyen yer altı emekçilerimizin zor yolculuğuna Grup Yorum Madenciden Türküsüyle destek oluyor. https://youtu.be/WRJvUdgcogoYazarımız Metin Köse Devrek doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kozlu’da tamamladı. Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mezunu. Çeşitli radyo kanallarında ve Trt2de ekonomi programları hazırlayıp sundu. Sevgi Öyküleri ve Gülümseme adlı şiir albümleri, Bizim Devrek, Emeğin Kenti Zonguldak, Kervan adlı romanları ve Panta Rei-Eleni’ye Mektuplar adlı bir deneme kitabı olan Köse, Mesnevi’yi de sesli kitap haline getirmiştir.

Mükellefiyet” üzerine 2 yorum

  1. Hem kitabı hem de mükellefiyet kanunu anlatan güzel bir yazı olmuş. Yıllar önce okuduğumda ben de çok etkilenmiştim.Epey detaylı kapsamlı yazmışsın. Germinal’i okumam lazım. Sürekli ertelediğim bir kitap. Eline sağlık.

    Beğen

  2. @konserve_ruhlar Germinal kitabını okuyalı benim de çok oluyor. Ama çalışanların dramını hala anımsıyorum, kuru ekmek ve kahve ile gün geçiriyorlar, kömür madeninde çalışmalarına rağmen, ki ailedeki herkes çalışıyordu, yakacak kömür bulamıyorlardı. Çok trajik bir yaşam

    Beğen

Yorum bırakın