Mostari & Bir Köprü Bekçisinin Günlüğü (Gündüz Vassaf)

Drina Köprüsü’nü okuduktan sonra Balkanlara olan hayranlığım iyice artmıştı. Elveda Rumeli dizisini izledim merakla, heyecanla.  Çok duygusaldı, savaş, din ve toprakları arasında sıkışmış, milliyetçiliğin artık konu komşu dinlemediği, huzselecturun kalmadığı, korkunun hakim olduğu yıllardı. Sonra bir kitap dergisinde gördüm Mostari’yi ve okumadan edemezdim. Okuduğum ilk Gündüz Vassaf kitabıydı. Yıllardır aradığım yazar dedim kendime.  Nasıl da haberdar değildim bu güzel insandan?

Bosna kasabı lakablı Ratko Mladiç’in duruşmada zehir içerek kendini zehirlemesinin  bu günlere gelmesi de çok manidar oldu.

Önce Mostar Köprüsünü tanıyalım.

1566 yılında, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen köprü o kadar beğeni toplamış ki, çevresindeki bölge de aynı isimle anılmaya başlamış. O zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları arasında olan Hersek Bölgesi’nin ana kenti de bu tarihten sonra Mostar Bölgesi olmuş. Yapım harcında yumurta ve keçi kılı kullanılmış.  24 metre yükseklik, 30 metre uzunluk ve 4 metre genişlik bu köprünün ölçülerini oluşturmakta.   İslam mimarisinin en dikkat çekici yapılarından biri olan ve Boşnakça “Stari Most” olarak isimlendirilen köprü, nehrin iki farklı yakasında yaşayan Hırvat ve Müslüman kesimleri birbirine bağlayarak yüz yıllarca Balkanlar’ın en önemli figürleri arasında yerini sağlamlaştırmış. 9 Kasım 1993 ‘de Bosna Hersek-Sırp Savaşında yıkılan köprü, 1997 Unesco ve Dünya Bankası’nın öncülüğünde yeniden inşa edilmeye başlanmış. 2004 yılında tamamlanmış ve 2005 yılında Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiştir.

Evliya çelebi köprüyü Mimar Sinan yaptı diye yazmış muhteşem eserinde.  Acaba bizleri sınamak için mi diye soruyor Vassaf? ‘Okuduğunuz her şeyi sorgulayın’ demek mi istemiş acaba?

mostar-koprusu-2

Gündüz Vassaf  bir süre kaldığı Mostar’da köprübaşından ayrılamadığı için kendine köprü bekçisi yani Mostari demiştir.

 

Günlük şeklinde bitirilen birkaç defter bekçilikten azad edildikten sonra okuyucuyla buluşmuş, iyi ki de buluşmuş. Uzun zamandır okuduğum en güzel kitaptı. Şiir tadında yazılmış cümleler beni alıp Mostar’a kadar götürdü. Ben de bekçilik yaptım aslında Gündüz Vassaf ile beraber.Vassaf da gördüklerini, hissettiklerini sıraya sokmadan, aklına geldiği gibi yazmış.3 defter bitirmiş. Birisi Mostarlı Mariadan hediye, dalışçı Ermin’in sevgilisi. Onlar çalışmak için İsveç’e göç edenlerden oldular. Köprüdeki satıcılar, kedi Obama hepsi arkadaş olmuş Gündüz beye,onun köprüye olan aşkını anlamışlar.

Savaş sonrası kendini kısa sürede toparlamayı başaran Avrupa’da küçük bir ülke Saraybosna. Avrupa’nın göbeğinde, 19. yüzyılda, bilim çağında, insanların birbirini acımasızca katletmelerine nasıl seyirci kalabildiler anlamak mümkün değil. Vassaf da bir şiirinde bunu sorguluyor,

Kahvede kara gözlüklü kör. Sohbette.

Mostar sokaklarına soruyorum.

Savaş ölüleri mezarlarda. Sakatlar nerede.?

Defterimi köprü duvarına koydum.

Bakmakla bakınmak arasındayım.

Bu şiir beni çok etkiledi. Nedense aklıma engelli insanlar geldi. Onların yaşam alanlarının çok dar olması, sokaklarda görmememiz aslında yok oldukları anlamına gelmiyor.

Hiçbir şehirde kendini bu denli güvenli hissetmediğini de ekliyor, Savaş savaşı tüketmiş, Mostarlı içindeki vahşeti kusup bitirmiş. Bosna’da savaş sırasında doğumlar artmış, doğanlar genellikle erkek, savaştan sonra da kız çocukları çoğalmış.  Savaş kalıntıları turizmle yenilense de iş olanakları maalesef kısıtlı. Özellikle gençler umudu göç etmekte  bulmuş.En çok da İsveç’e yerleşenler var. Savaşta topraklarında öldürülmediysen, savaştan sonra topraklarında barınamıyorsun ne yazık ki.

 

Köprüden atlamak erkekler için çok önemli. Mostar atasözü : ‘Atladığında çocuk, çıktığında erkek oluyorlar.’  Erkekler kızlar için atlıyor,

 

,xdxZj0HF50yKw4qAoDc-MAkızlar erkekler yüzünden.Hatta öyle bir gelenek haline gelmiş ki genç erkekler nişanlılarına cesaretlerini göstermek için kendilerini köprüden Neretva Nehri’ne atarlarmış. “Kırlangıç Atlayışı” adını verdikleri özel bir teknikle yaptıkları bu cesaret gösterisi, kimi zaman kız babaları tarafından da talep edilebiliyormuş. Öyle ki, babalar atlamaya cesaret edemeyenlere kızlarını vermezlermiş.

Köprüden atlayan kızlar da varmış. Maria’nın dediğine göre Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan dünyanın parasını harcayıp eğlencesine atlamaya geliyorlarmış. Mostarda işsizlikten ölüm tehlikesini göze alarak kartpostal ve film çekimi için atlayanlar, geleneği sürdürüp bunca sıkıntıya katlanıyor.

Her yıl temmuz ayında geleneksel atlama yarışması düzenleniyor. Ve ne kadar acı ki köprüde savaş sırasında 21 dalışçı öldürülmüş.

 

 

Yükseklik korkusundan dolayı köprüden geçmeye korkuyor Gündüz Vassaf (ta ki sarhoş arkadaşları -Ermin ve Maria- onu kollarından tutup geçirene kadar). Oyunu burada tılsımını yitirdi mi acaba? Vassaf da köprüde üşüyünce rakiyacılardan olmuş. Bosnalı Müslümanlar yüzyıllardır rakiyacı.

Notlarını bir gün Halebija (batı -hapishane kulesi), birgün Tara (doğu) ayağında alıyor. Turistlerin fotoğraf çekme telaşı. Japonlar en çok fotoğraf çekme yarışına girse Guinnes Rekorlar kitabına bir numaradan girerler diye ekliyor. Türklerde gülmeme komplesi var diye not ediyor. O yüzden fotoğraflardaki sahte gülüşlerimiz. En çok da çocuklara ‘gül,gül’ diye baskı yapılıyor. Onlar son kölelerimiz. Anne de baba da ısrarcı bu hususta. Kafelerdeki günlük menü tabelaları o gün gelecek turistlere göre ayarlanıyor. Türkler gelecekse hemen Türkçe menüler çıkıyor gün yüzüne. Türk turistler yüzünden Mostar’dan kaçmayı düşünüyor 😦

 

Bu coğrafya sürekli savaşlara gebe olmuş, 1905-1998 yılları arasında memleketi sekiz defa isim değiştirmiş. İnsanların hayatını ölümde, işsizlikten, evsizlikten farklı nasıl etkilediğini bir örnekle açıklarsak;

Kumanova’da aynı sokakta, aynı evde yaşayan Sn. Gündüz Vassaf’ın bir arkadaşının anneannesi Dana hanım;

1912 de Osmanlı İmparatorluğunda doğar.

1912-1915 de Sırbistan Krallığına bağlanır.

DontForget2

1915-1918 arası Bulgaristan Krallığı

1918-1929 arası Sırp-Hırvat-Slovenya Krallığı

1929-1949 arası Yugoslavya Krallığı,

1941-1944 arası Bulgaristan Krallığı

1944-1991 arası Sosyalist Yugoslavya

1998 e kadar da Makedonya Cumhuriyeti ve orada gözlerini yumar.

Dana Hanımın soyadı da 3 defa değişmiş. Dana Ivanovska, Dana Ivanova, Dana Yovanoviç. Devletlerin köşe kapmacalarında isimlerimiz bile bizim değil diye yazıyor sevgili hocam. Gündüz Vassaf 12 Eylül’de Bogaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi görevinden istifa etmişti. Hocam dediğime şaşırmayın diye not düşmek istedim.

Saat Kulesi / dikildiğinde, kilisede çana, minarede ezana, sivil düzenin sesi, buluşma yerimizin adres değiştirmesi..

Bu dizelerle kendimi cep telefonlarının olmadığı zamanlarda buldum. Lise yıllarında arkadaşlarla nasıl buluşurduk biz? Sahi nasıl olurdu? Anlaştığımız saatte buluşur, bazen ekilirdik. Bekletildiğim çok oldu, beklettiğim de. Ama heyecan vardı. Şimdiki gibi sabırsız değildik, kayıtsız değildik.

Bu kitabı Ali Arif Ersen’e adamış. Ali Arif İstanbul’da yaşıyor. Kafası dışında vücudunun hiçbir uzvunu kullanamıyor, yatağından kalkamıyor. Kafasını kımıldattığında, Argun’un (Argun kim bilmiyorum) icat ettiği gözlüğün ışınları alfabeye yansıyor ve birisi ışınların üstündeki harfleri yazıya geçiriyor. Yazışmalardan Ali Arif’in ne kadar yaşam enerjisiyle dolu olduğu, bu enerjiyi Gündüz beye aktardığını hissedebiliyoruz. Bunları okurken aklıma Yaprak Dökümü dizisindeki Halil Ergün’ün oynadığı Ali Rıza bey karakterini ve Kelebek ve Dalgıç filmlerini anımsadım. Nereden nereye…

Altını çizdiğim öyle çok cümle var ki, yazarsam bütün kitabı yazmam gerekli, o da olmaz ki. Birkaç örnek verebilirim ama;

Soyut yalınlığını şark şöhretiyle bağdaştıramadılar.

Gökyüzünde annemin Zühre’si Venüs,

Türk-Kürt siyasetçilerinin, devrimcilerin, din adamlarının hiçbiri, neden şimdiye kadar güler yüzlü olmadı? Batıdakiler her türlü havaya rağmen sırıtıyor.

Farklı toplumların farklı acı eşikleri var. Yahudiler acılarını unutturmamacasına yaşarken, Türklere, geçmişin feryatları sivrisinek vızıltısında. Mostar’ın yetim acısı geçim derdine gömülü.

Ve daha birçok güzelliği bu kitapta buldum. Size de okumak düşer umarım.

 

 

 

 

 

 

Yorum bırakın